Bugün bazı kurallarımı bozarak bir kişiden ama daha çok da, O’nun araştırmacı ve iyi bir gözlemci özelliği ile kaleme aldığı kitabından söz edeceğim.
Aslında bugün yoğun bir şekilde tartışılan “Başkanlık Sisteminin” gündemde olduğu sırada söz ediyor olmamdan, yanlış anlamlar çıkartılmasın. Çünkü bu kitap yazılalı on beş Yıl oldu.
Kitaba ve içeriğine geçmeden önce, bu arkadaşımın kimliğinden söz etmek istiyorum.
Ondokuzmayıs Lisesi’nden 1962-1963 döneminde birlikte mezun olduk. O dönemlerde her biri ayrı sınavla öğrenci alan fakültelerden sadece ikisinin sınavına girmiş ve en yüksek puanları talep eden İstanbul Teknik Üniversitesi ile İ.Ü Eczacılık Fakültesi’ni birden kazanmıştı.
Ama Lisenin de en başarılı öğrencisi olan O’nun hedefleri büyüktü. Bu sınavlar yetmemiş ve Ankara’da yurt dışı sınavına da girmişti. Sınav sonuçları belli olduğunda, O artık TPAO adına tam burslu öğrenci olarak Amerika yolcusuydu.
Yıl 1963 ve o yıllarda yurt dışında eğitim yapmak bir Anadolu çocuğu için hayal gibi bir şeydi. O bunu başarmış ve o yıl Amerika’ da GÜNEY KALİFORNİYA (USC) – LOS ANGELES Üniversite’sin de elektrik- elektronik mühendisliği eğitimine başlamıştı.
Amerika’ya gittiği günden itibaren bağlantımız hiç kopmamıştı. O günlerde bu günkü iletişim olanakları olmadığı için tek kullandığımız iletişi aracı mektuptu.
Daha o yıllarda sosyal demokrasiye gönül vermiş iki genç olarak ülke sorunlarına yakın ilgi duymamız, bizi daha yakınlaştırmıştı. O Amerika’da ki gelişmelerden, ben de hem Samsun’dan, hem de Türkiye’den bilgiler veriyordum.
Beş yıllık eğitimden sonra uzay araştırmaları yapan California Teknoloji ve Uzay Araştırmaları Merkezinde işe başlıyordu. Üç yıllık çalışmanın sonrasın da, burslu gitmiş olmasının da zorunluluğu ile yurt dışında eğitim almış genç bir mühendis olarak Türkiye’ye dönüyordu.
Adına burslu okuduğu TPAO, O’nu batman Rafinerisinde görevlendirmişti. Orada da ki beş yıllık çalışma sürecinde Rafinerinin çeşitli bölümlerinde Elektrik- Elektronik alanda ki teknolojik yenilikleri organize ediyordu.
Bu sıra da, Sabancı Grubu Kocaeli’n de oto lastiği üretecek Lassa Lastik Fabrikasını kuruyordu. Sabancı Grubu, bir şekilde O’nu keşfetmiş ve kalan burs borcunu da ödeyerek Lassa’nın elektronik sistemlerinin kuruluşunun sorumluluğunu vermişti.
Lassa’nın kuruluşu tamamlanmış ve üretime geçtikten sonra, Amerika’dan arkadaşı olan ve Suudi Arabistan’ı yöneten Suudi Ailesinden olan bir arkadaşının daveti ile Arabistan’a gidiyordu.
Biri Türk, diğeri Arap iki genç şirketlerini kurarlar ve Riyad Uluslararası Hava Alanının elektronik donanımlarını yapma işini yüklenirler. Bir çok elektronik mühendisi ve teknisyenine yurt dışında iş sağlar..
Şirket büyür ve İstanbul’da da “Odel Bilişim Teknolojileri” İsimli şirketi de faaliyete geçirirler. Sonra ki yıllarda Suudi arkadaşı Arabistan’da ki şirketi, arkadaşım da İstanbul’da ki şirketi alarak ortaklığı noktalarlar.
Ertuğrul artık iyi kazanan ve Samsun’da ki yakın uzak tüm aile fertlerinin destekçisi, hatta hamisi haline gelir. Arabistan’da çalışırken tanıştığı Ali Dinçer, Ali Topuz ve Aytekin Kotil onu da siyaset alanına çeker ve Deniz Baykal’ın CHP Genel Başkanlığına destek veren biri olur.
Karşı karşıya geldiğimiz zamanlarda, Baykal’a mutlaka bir şans verilmelidir tezinin bayraktarlığını yapacak kadar sıkı bir Baykalcıdır.
Artık siyasetin de içindendir. Samsun’dan hiçbir zaman kopmamıştı. CHP’ e destek için mali destek yapıyor ve bilgisayar düzenleri kuruyordu.
Bu sırada Deniz Baykal’da CHP’nin Genel Başkanı olmuştur. Tabii ki, arkadaşım umut doludur.
1995 seçimlerinde 5.sıra Milletvekili adayı da olan Ertuğrul Çepni, o seçim çalışmalarıyla ilgili yazdığı rapor ve takip eden CHP Küçük Kurultayında yaptığı eleştirel konuşma sonucu, Baykal’ın kara listesine girmiş ve siyasi hayatı da böylece sonlanmıştır.
İlerleyen zaman içerisinde beklediğini bulamayan arkadaşım hayal kırıklığı yaşamaktadır.
Sonunda, Baykal’ın görevi bırakmasını söyleyecek kadar karşıt olmuş ve “Başaramayan gitmeli” sözünü partide belki de ilk konuşan kişi olmuştur.
Bu arada siyasi yapısı da deşifre olduğu için anlaşması olan bazı firmalar şirketi ile olan anlaşmalarını bozmuştur.
Siyasetin nankörlüğü bir kez daha işlemiş, araştırmaları ve birikimleri ile çok iyi bir milletvekili olacağına inandığım bir Samsun sevdalısı daha görmezden gelinmiştir.
***************************
Yazıyı okurken çoğunuz bu arkadaşımın kim olduğunu çözdüğünüzü sanıyorum ama tanıyamayanların da, “Kim bu arkadaşın?” Diye gerildiklerinin farkındayım.
Buraya kadar anlattığım özelliklerinden farklı bir başka yönünü de anlatacağım bu arkadaşım, Ertuğrul Çepni’dir.
Ertuğrul, çok okuyan ve araştıran bir mühendistir. Evinde ki kütüphanesinde ki kitap sayısı beş binin üzerindedir. Yerel ve Ulusal gazetelerde çok sayıda makalesi yayınlanmıştır. O’nun üzerinde çalıştığı ve araştırmalar yaptığı önemli bir konuda, ülkelerin değişik yönetim biçimleridir.
En çok kafa yorduğu konu ise, demokrasidir. Demokrasinin eksik kaldığı konular ve uygulanış biçimleridir. Bu konu da sekiz yıl yaşadığı Amerika’nın dışında diğer büyük ülkelerinde parlamentolarını ve çalışma şekillerini araştırmış, Türkiye’de ki demokrasi ile karşılaştırmış ve Türkiye için en geçerli yönetim biçiminin, iki meclisli bir demokratik yönetim biçimi olduğu kanısına vararak, bu tezini “İkinci Meclis Senato” Adını verdiği kitabın da anlatmıştır.
Bu kitabından önemli başlıkları, sizlerle de paylaşıyorum.
Sosyal Demokrat bir iş adamı olarak ülkemizin siyasal sorunlarını ve istikrarsızlığını uzun yıllar izleyen Ertuğrul Çepni, siyasal yapımızı sorgulamaya başlamıştır. Demokratik parlamenter sistemin ülkemizde ve gelişmiş Batı ülkelerindeki tarihi gelişimi alanında araştırmalarını sürdürmektedir. Kitabın da şu ana başlıklar üzerine düşüncelerini paylaşmaktadır.
- Ülkemiz daha iyi yönetilebilirdi.
- 1946 seçimleri sonrası seçilen siyasi model yanlıştı.
- Orada yapılan yanlışlar hala düzeltilmemiştir.
- Yanlışlardan birisi de, ülkemizde çift meclisli bir yönetim modelinin olmayışıydı.
Bu başlıkları açtıktan sonra siyasi tarihimizi irdeleyerek sorular yöneltiyor.
- Aksakallılar Meclisi ve Kurultay’a,
- Heyet-i Ayan ve Meclisi Mebusan’a dönüp bakmadık.
- TBMM’ de neden çift salon var? Düşünmedik.
Bunları sorgulamadık.
Dış ülkelerin Anayasalarını da yeterince inceleme gereği duymadık.
- 1948 Fransız Anayasasına,
- 1948 İtalyan Anayasasına,
- Senatosu olmayan üç ülke Yunanistan’a, Sırbistan’a ve Portekiz’e göz atmadık. Neden?
- İtalya, Fransa, İngiltere, ABD ve İrlanda’da ki demokrasi nasıl yürüyor? Bunları da incelemedik.
Ertuğrul Çepni bu kitabın da ünlü hukuk profesörlerinin görüşlerine de yer veriyor. Bunlardan, ülkemizin yetiştirdiği İ.Ü Hukuk Fakültesi hocalarından Samsunlu Ali Fuat Başgil’in ikinci meclis ile ilgili şu sözlerini aktarıyor;
“Yüz yıllık deneyimlerimiz, tek meclisli siyasal sistemin yalnız yetersizliğini değil, aynı zamanda ana hak ve hürriyetler için zararlı olduğunu göstermiştir.”
“Bizde bir ikinci meclisin yokluğu memleketi anti demokrasi tufanına boğmuştur.”
Ertuğrul, yine Ali Fuat Başgil’in şu sözleri ile “İkinci Meclis, Senato” Kitabını tamamlıyordu.
“Bir memlekette halk meclisi, o memleket halkının hislerini,
İkinci Meclis, aklını temsil eder.”
Ve hisle akıl gibi birbirini tamamlar.”
Evet. “Başkanlık Sisteminin” Yoğun bir şekilde tartışıldığı günümüzde, yapılan tartışmalara, Sayın Çepni’nin “İkinci Meclis Senato” İsimli kitabı katkı yapacaktır diye düşünüyorum.
Ertuğrul Çepni’nin, “Hep Çözüm Aradım” isimli bir kitabı daha bulunmaktadır. Çepni, kendi şirketinin yanında İstanbul Kültür Üniversitesi’nde, “Mühendislik Etiği” Dersleri vermektedir.
“İkinci Meclis” Kitabının baskısının piyasa da kalmadığını belirten Ertuğrul Çepni aşağıda ki adresinden isteyenlere, elektronik posta ile kitabını gönderebileceğini belirtmiştir.
Güzel ve gönlünüzce geçirebileceğiniz bir hafta dileğiyle.